Merhaba Şükran*. Umarım sana 'bebeyim' diye hitap etmemin sakıncası yoktur. Zira bugün kendimi adeta bir yavşak gibi hissediyorum. Tabi iki gündür üst üste 15 saatlik vardiyalarla çalışmam, uykusuzluk, vücuda sürekli giren ama bir yolunu bulupta çıkamayan alkol gibi nedenler sebep oluyor. Amma da dizdim ha.
Velhasıl bebeyim Şükran, ben bu hafta hani her zaman büyüklerin söylediği bazı nasihatlardan birinin harbiden gerçek olduğunu öğrendim. Deri yakıyormuş bebeyim. Derler ya hani 'o koltuk deri, orada yatma, yakar' diye. Hah, işte bu tamamıyla doğru bir bilgi imiş bebeyim. Denedim ve tasdikliyorum.
Ve bugün değineceğim asıl nokta! Ben sanırım çok büyük bir yaraya melhem gibi bengay* gibi bir şey buldum. Türkülerle yaklaşık 1 aylık mücadelemin ardından, yıllardır kimsenin bulamadığı şeyi ben şuncacık kısa bir zaman dilimi içinde buldum. İnanınız. Adeta bir hammurabiyim. Velhasıl, dikkat ederseniz türkülerde bir çok şey aynıdır. Sürekli tekrarlanır. Nedir onlar? Vurulan ya da yaralı keklikler, bir türlü yakalayanamayan ve yerlerinde duramayan turnalar(durnalar da diyen var, yok değil), ah o dağlar yok mu o dağla? bir türlü yol vermeyen yüce dağlarımız var bir de. Bunlar türkülerdeki sıkıntı ve acının ve neticeye ulaşamamanın temel 3 unsuru. Tabi bunlara yer yer, azgın sular, nehirler, kavuşulamayan ayaz yarlar vb. birçokları eklenebilir. Şimdi ben düşündüm. Türkülerdeki bu umutsuzluğu, bu acıyı nasıl durdurabiliriz artık diye. Yer yer kafamı toparlayıp düşünebiliyorum zira. Çözümüm şöyle ki; bugünden tezi yok keklikler için özel bir yasa, kural çıkartıyoruz. Her ne mevsim olursa olsun artık keklik avlanmayacak. O zalim avcılar artık yasa eliyle kekliklerden uzak duracak. En olmadı keklikleri koruma altına alacağız. Onlar için Doğal Yaşam Parkları kuracağız ve kan dökülmesini engelleyeceğiz. İkinci husus; aşılamayan yüce dağlar. Ona benim çözüm bulmama bile gerek kalmadı zira çözüm çoktan bulundu. Teknoloji hızla ilerliyor arkadaş. Adamlar 'Bolu Tüneli' ni yaptılar yahu. Dağ, taş, tepe dinlemiyorlar. Aşabiliyorlar. Hele ecnebi memleketlerinde aboow. Hatta bir çalışma vardı bilmem kaç yılında bitecekti. Adamlar Alp Dağlarının altından mı ne bilmem kaç km'lik tünel yapıyorlar. Yani nedir? Dağlar artık aşılmaz değil. Geriye kalıyor turnalar. Turnalar konusunda çalışmalarım hala sürmekte. Zira ipe sapa gelmez, laftan anlamaz hayvanlar. Yerlerinde duramıyor ipneler. Oradan oraya. Bir rahat durabilseler, yerleşik hayata geçebilseler tüm sorunlar kökten hallolmuş olacak. Ama inanıyorum o da zamanla olacaktır.
Nasıl? Mantıklı gelmedi? Tabi olabilir, ne diyelim.
Aslına bakarsan bir konu daha var bebeyim Şükran. Bunu da buraya iliştireyim. Aslında bu türkülerle ilgili ulvi çözümümün üstüne pek gitmeyecek ama olsun. Şimdi başka bir gönderi yazıp kirlilik yaratmıyayım. Bu bir eski sevgilim var diyordum ya. Hani fevkalade iyi andığım. Zira öyledir de. Her şeyden, herkesten daha iyisine layıktır. Her neyse, bebeyim Şükran saçını boyatmış. Ben bayağı etkilendim ne yalan söyliyeyim. Baya bir güzel olmuş yani. Ne olacak bebeyim Şükran benim bu sarışın zaafım?
Neyse canlarım, selametle. Kendinize mukayet olmayı unutmayasınız.
*Blogun ismidir.
*Bengay: Hafızam beni yanıltmıyorsa bir çeşit krem. Tabi ki de tedavi amaçlı bir krem. Ne pis adamlarsınız yahu.
Not: Türkülerle dalga falan geçtiğimi düşünen hayvanlar varsa rica ederim böyle yapmayın. Üzülürüm. Zira türkü sevdalısıyımdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder