Evet, karar verdim ben de artık kendi blogumla konuşacağım. Kendisini bir numaralı masa arkadaşım ilan ediyorum hatta. Ama böyle blog falan olmuyor güzel bir isim lazım kendisine. Artık bu blogun resmi adı Şükran'dır. Bu arada yeni nesil götler bu ismi çok demode buluyorlar. Kız ismi önerilerinde 'Şükran' ismini önerdiğimde böyle yüzlerini falan buruşturuyorlar. İki gün boyunca dönen salıncakta mahsur kalın. Bol bol düşünün o ara. Şükran lan! Deli misiniz? Müthiş isim. Lan olum bak sen daha kötü isim duymamışsın hem. 'Perişan'. Allah canımı alsın var böyle bir isim ya. Bizzat uzaktan akrabamızdır hem kendisi.
Neyse Şükrancığım. Seni de bu lakırdılara maruz bıraktım. Kusuruma bakma. Nasılsın? İyi misin bari? Biliyorum görüntüne pek vakit ayıramıyorum. Kızgınsın biraz bana. Ama takma kafana. Arada olur öyle. Şey edeceğim ben onu. Ayarlayacağız yani. Sıkıntı yapma.
Bak sana ne diyeceğim; geçen gün 'araşırız' diyen adamdan bahsetmiştim ya. Hah, onunla görüştüm bugün. Adam resmen deli anam babam. Konuşma bitene kadar iki posta ter döktüm. Neyse oldu gibi o iş ya. Bilemedim ki ben de. Saçma sapan bir olay oldu orada yani. Kesinleşince ben şey yapacağım sana.
Merak etme Şükran. Hayallerimden vazgeçmedim. Onlar benden vazgeçse de ben onların peşini bırakmayacağım. Sadece biraz erteledim. Bir gün o düşünü kurduğum günler de gelecek... Ama artık seçeneğim kalmamıştı Şükranım. Sen de biliyorsun. Yapacak bir şey yok.
Adam da arayıp haber vereceğim demişti ama bak saat kaç oldu? Peeh. Yalan ettiler bizi Şükran, yalan.
Neyse Şükrancığım, umarım ismini beğenmişsindir. Benimle kal, kendine de mukayet ol. Geleni gideni güzel ağırlar, uğurla. Öptüm canım ciğerim. Hoşçakal.
Hoop sonradan ekliyorum: Şükran bak şarkı koyacaktım senin için alta unutmuşum. Neyse Allah'tan çok geçmeden fark ettim.
29 Mart 2011 Salı
27 Mart 2011 Pazar
Açılın Boşaltıyorum!
Beyin hücreleriniz hasar görmesin sonra. Çünkü kendimi rahatlatmak için biraz sövmeyi planlıyorum. Çoluğu çocuğu çek oradan ablacım. Zaten senin ne işin var bu saatte burada ya? Çek git lütfen sıcak yatağına.
Yani utanmasam sinirden kendimi şey edeceğim. Rahat rahat sövemiyorum bile biliyor musun ekrana bakan sen? Neden geçmiyor lan bu hastalık? İlaç, milaç onca şey ettik yıllar yılı.
Neyse ben en iyisi yine kısa kısa derken uzun uzun yedirmek amacıyla sağa sola söveyim biraz. Yoksa olmayacak.
-Bana bakın blog yazan adem insanları. Her gönderiye bir fotoğraf yerleştireceğim diye neden kasıyorsunuz olum? Manyak mısınız siz? Millet okumak için var burada, fotoğraf istesek google yöneliriz. Ne bileyim devian art a falan gireriz. Sen yazını yaz ya. Bir rahat ol Allah aşkına. Silkelen kendine gel.
-Geçtiğimiz hafta içi bir iş için telefonda görüştüğümüz adam. Telefonu kapatırken sana diyorum ki 'peki ne zaman arayayım sizi?'. Sen kalkıp bana 'şu gün araşırız' diyorsun. Olum bu ne lan? Kankin miyim ben senin? 'Taam araşırız panpaa' Defol git. Adam akıllı randevu var bana. Ben şimdi seni arayınca ne diyeceğim? 'Sıkamuko bey Pazartesi araşırız demiştiniz, saatin uygun olduğunu düşündüm. Haydi başlayalım!'
-Çok sevgili, muhterem İnternet Sağlayıcım. Sizlere patates baskısı ile, el emeğim, göz nurumun olduğu bir başarı sertifikası hazırladım. Böyle yıldızlı falan. Kusura bakmayın geç haber verebildim. Zira haftaladır ilk kez bloguma erişebiliyorum. Çok öptüm. Kib. ßß
Yok böyle de olmuyor. Bana ulaşın. Hatta bulabiliyorsanız telefonumu falan bulun arayın direk. Muhtemelen 2 ye kadar falan uyumam. Ben '-Alo' deyince direk saydırmaya başlayın küfürleri. Zaten o an ben de direk başlayacağım düz gitmeye. Böyle bir fikir alış verişi yapalım rahatlayalım. Hatta baktık çok iyi bir ikili olduk. Buluşuruz kaldırım taşlarını söker birbirimize fırlatırız. Bak o daha rahatlatıcı olur.
Bak aklımda durduk yerde şu bir zamanlar Reha Muhtar ile birlikte olan Gülşen geldi. Allah onu da kahretmesin.
Sazlıklardan havalanaaan... Bir ördek gibi...
Şu an telefonu kapatınca kulaklarda çınlayan dıt dıt dıt dıııııt sesini sizlere dinletip ne efekt yapmak isterdim var yaa.
Var yaaa. Adını dağlara yazarııım....
Alişan askerde mi lan?
Yani utanmasam sinirden kendimi şey edeceğim. Rahat rahat sövemiyorum bile biliyor musun ekrana bakan sen? Neden geçmiyor lan bu hastalık? İlaç, milaç onca şey ettik yıllar yılı.
Neyse ben en iyisi yine kısa kısa derken uzun uzun yedirmek amacıyla sağa sola söveyim biraz. Yoksa olmayacak.
-Bana bakın blog yazan adem insanları. Her gönderiye bir fotoğraf yerleştireceğim diye neden kasıyorsunuz olum? Manyak mısınız siz? Millet okumak için var burada, fotoğraf istesek google yöneliriz. Ne bileyim devian art a falan gireriz. Sen yazını yaz ya. Bir rahat ol Allah aşkına. Silkelen kendine gel.
-Geçtiğimiz hafta içi bir iş için telefonda görüştüğümüz adam. Telefonu kapatırken sana diyorum ki 'peki ne zaman arayayım sizi?'. Sen kalkıp bana 'şu gün araşırız' diyorsun. Olum bu ne lan? Kankin miyim ben senin? 'Taam araşırız panpaa' Defol git. Adam akıllı randevu var bana. Ben şimdi seni arayınca ne diyeceğim? 'Sıkamuko bey Pazartesi araşırız demiştiniz, saatin uygun olduğunu düşündüm. Haydi başlayalım!'
-Çok sevgili, muhterem İnternet Sağlayıcım. Sizlere patates baskısı ile, el emeğim, göz nurumun olduğu bir başarı sertifikası hazırladım. Böyle yıldızlı falan. Kusura bakmayın geç haber verebildim. Zira haftaladır ilk kez bloguma erişebiliyorum. Çok öptüm. Kib. ßß
Yok böyle de olmuyor. Bana ulaşın. Hatta bulabiliyorsanız telefonumu falan bulun arayın direk. Muhtemelen 2 ye kadar falan uyumam. Ben '-Alo' deyince direk saydırmaya başlayın küfürleri. Zaten o an ben de direk başlayacağım düz gitmeye. Böyle bir fikir alış verişi yapalım rahatlayalım. Hatta baktık çok iyi bir ikili olduk. Buluşuruz kaldırım taşlarını söker birbirimize fırlatırız. Bak o daha rahatlatıcı olur.
Bak aklımda durduk yerde şu bir zamanlar Reha Muhtar ile birlikte olan Gülşen geldi. Allah onu da kahretmesin.
Sazlıklardan havalanaaan... Bir ördek gibi...
Şu an telefonu kapatınca kulaklarda çınlayan dıt dıt dıt dıııııt sesini sizlere dinletip ne efekt yapmak isterdim var yaa.
Var yaaa. Adını dağlara yazarııım....
Alişan askerde mi lan?
20 Mart 2011 Pazar
Benim Başım Kel Değil! En Çok Bana Soracaksınız!
Madem herkes yapıyor ben de yapacağım. Allah canımı alsın içimde kalır yoksa. Böyle 'kısa kısa' diyeceğim sonra altında '-' çekeceğim sıra sıra, ardından '-' ların karşısına da böyle nasıl diyeyim ne olup, ne olmadığını, neler yaptığımı yazacağım. 'Herkes Beko diyor ama ben Arçelik'i tercih ediyorum, işin aslı ikisinin aynı şey olduğunu da biliyorum hihihi' gibi. Bana saksı muamelesi yapamazsınız! Bu ülkeye krem şokolayı ilk ben getirdim.
Ve başlıyorum.
-Yolda tek ve mecburi dönüş yeri dahi olsa sinyal veren manyak benim. Sanırım sinyalin lak luk sesi ile aramda duygusal bir bağ oluşturdum. Henüz ona açılamadım ama o da bazı şeylerin farkında gibi. Öyle ki; ara sıra ben dokunmadan kendi kendini oynatıyor. Sanırım o da bu ilişkiye sıcak bakıyor.
-Şu hayatta başıma ne geldiyse sindirim sistemim ile popomun yaptığı gizli anlaşma yüzündendir. Nerede nasıl hareket etmeleri gerektiğini bir türlü kavrayamadılar. Ahlak kurallarından yoksun, isyankar ipneler. Saat sabahın beşinde dışarıdaysam bilmeniz gerekir ki tüm umumi tuvaletler kapalıdır. Neden beni zorluyorsunuz?
-Sevgili no frost buzdolabımız, rica edeceğim kendini salarken bana bir işaret yolla. Her seferinde tırsıyorum. Tamam eski buzdolapları gibi tarturtor diye yüksek sesle salmıyorsun kendini ama öyle bir ses çıkarıyorsun ki, o çıkan sesi kaydetsem en kral korku filminde en kral efekt olur. O nasıl egzantirik, gizemli bir fıs sesidir ya? Kim programladı olum seni?
-'Dümbük' kelimesinin eski popüleritesini kaybetmesine çok üzülüyorum. Benim için büyük bir dram. Türkçe'nin böyle bir argo kelimeden yoksunluğunu adeta her an her yaptığımda hissediyorum. Bu bizim suçumuz. Sorumlusu biziz. Onu 'salak', 'aptal' gibi gereksiz ve basit ve tiksinç kelimeler ile aldattık. Lütfen artık daha dikkatli olalım. 'Dümbük' kelimesine gereken değeri verelim. Bol bol kullanalım, kullanmayan yavşakları uyaralım.
-Don ve atletlerimi almak için artık annemlerin odasına girme gerekliliğimin bitişinin neredeyse yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Öyle demeyin. Bu benim kişisel tarihim açısından çok önemli bir olay. Tarih bunları yazacak. Yazmazsa da ben buraya yazıyorum. Hatta sen de buraları okuyarak tarihe tanıklık ettin.
-Hala bana tema ve teknik konularda yardım edecek bir cengaver çıkmadı tosunlarım. Blog Dünya'sının dışlanmış çocuğu muyum ulan ben? Benim koyunum ayrı bir güzellikte bakmıyor mu?
-Hani bir adam vardı, pepsiye 'ben de içtim ama Aysun Kayacı beni öpmedi' diye dava açmıştı. Şu an o kardeşimizi anlayabiliyorum. Neden diye sormayın. Mağdurumda mağdurum.
-Ben bu işi sevdim canlar. Kısa kısa derken uzun uzun yediriyorsun.
Ve başlıyorum.
-Yolda tek ve mecburi dönüş yeri dahi olsa sinyal veren manyak benim. Sanırım sinyalin lak luk sesi ile aramda duygusal bir bağ oluşturdum. Henüz ona açılamadım ama o da bazı şeylerin farkında gibi. Öyle ki; ara sıra ben dokunmadan kendi kendini oynatıyor. Sanırım o da bu ilişkiye sıcak bakıyor.
-Şu hayatta başıma ne geldiyse sindirim sistemim ile popomun yaptığı gizli anlaşma yüzündendir. Nerede nasıl hareket etmeleri gerektiğini bir türlü kavrayamadılar. Ahlak kurallarından yoksun, isyankar ipneler. Saat sabahın beşinde dışarıdaysam bilmeniz gerekir ki tüm umumi tuvaletler kapalıdır. Neden beni zorluyorsunuz?
-Sevgili no frost buzdolabımız, rica edeceğim kendini salarken bana bir işaret yolla. Her seferinde tırsıyorum. Tamam eski buzdolapları gibi tarturtor diye yüksek sesle salmıyorsun kendini ama öyle bir ses çıkarıyorsun ki, o çıkan sesi kaydetsem en kral korku filminde en kral efekt olur. O nasıl egzantirik, gizemli bir fıs sesidir ya? Kim programladı olum seni?
-'Dümbük' kelimesinin eski popüleritesini kaybetmesine çok üzülüyorum. Benim için büyük bir dram. Türkçe'nin böyle bir argo kelimeden yoksunluğunu adeta her an her yaptığımda hissediyorum. Bu bizim suçumuz. Sorumlusu biziz. Onu 'salak', 'aptal' gibi gereksiz ve basit ve tiksinç kelimeler ile aldattık. Lütfen artık daha dikkatli olalım. 'Dümbük' kelimesine gereken değeri verelim. Bol bol kullanalım, kullanmayan yavşakları uyaralım.
-Don ve atletlerimi almak için artık annemlerin odasına girme gerekliliğimin bitişinin neredeyse yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Öyle demeyin. Bu benim kişisel tarihim açısından çok önemli bir olay. Tarih bunları yazacak. Yazmazsa da ben buraya yazıyorum. Hatta sen de buraları okuyarak tarihe tanıklık ettin.
-Hala bana tema ve teknik konularda yardım edecek bir cengaver çıkmadı tosunlarım. Blog Dünya'sının dışlanmış çocuğu muyum ulan ben? Benim koyunum ayrı bir güzellikte bakmıyor mu?
-Hani bir adam vardı, pepsiye 'ben de içtim ama Aysun Kayacı beni öpmedi' diye dava açmıştı. Şu an o kardeşimizi anlayabiliyorum. Neden diye sormayın. Mağdurumda mağdurum.
-Ben bu işi sevdim canlar. Kısa kısa derken uzun uzun yediriyorsun.
10 Mart 2011 Perşembe
Gaz Sıkışmasıyla Karışık Duygu Salınımı
Öncelikle şunu belirteyim ki gazın sebebi iki gündür üst üste yediğim kuru fasulyedir. Her bişeyin bedeli olurda onun olma mı? O da şu an fazla detaylandırarak sizleri iğrendirmek, üzmek istemediğim bazı yollar ile acı çektiriyor bana.
Google'a blog aracılığı ile şunu söylemek istiyorum; Bakın canlarım 'Kazanç Sağla'mak istemiyorum. Çok zenginim ben. Fakir mi sandınız beni pis herifler. Yakındır o tirenli, mekikli ve türlü türlü şekillerdeki ofislerinizden ben de yaptıracağım kendime. Şimdi, kaybolun. Üzmeyelim birbirimizi.
Sevgili Ahmet Hamdi Tanpınar Amca; keşke biraz daha anlayabileceğim bir dille yazsaymışsınız kitaplarınızı. Ben de Osmanlı Türkçe'sini az çok anlar zannederdim kendimi. Meğerse bir bok bilmiyormuşum affedersin. Henüz bir Divanu Lûgati't Türk'de edinemediğim için kitabınızı bitirmek fevkalade zor oldu. Tabi kitapların çıktığı devirde yadırganmamıştır o yazın dili. Ben en iyisi yayınevleri ile iletişime geçeyim. Kusuruma bakmayın sizi de rahatsız ettim. Üzerinize nurlar yağsın. Cennetmekân.
Yavşak kendim; bence senden çok büyük bir adam olabilir. İnan o ışığı görüyorum. Ama bu götle işi zora sokuyorsun. Seni uyarıyor ve esenlikler diliyorum.
Yavrum Cemil; umarım hayvanlar cennetinde iyi vakit geçiriyorsundur. Geçtiğimiz günlerde yanına evdekilerin can-ı gönülden bağlı oldukları 'Maviş' i gönderdik. Umarım verdiğim tariflere uyarak seni bulabilmiştir. Ona da iyi bak. Daha yeni oralarda. Dengesizce heveslere kapılarak oradan oraya uçuşmasın. Önce bir sakin olsun. Sen de kendine dikkat et. En kısa zamanda seni attığımız çöp konteynırından nereye gittiğini bulup, naaşını toprak altına gömeceğim. Merak etme. Seni öpmüyorum. Kusura bakma ama tiksinç bir hayvansın. Sana el sallıyorum, mavişe de ıslık çalarak bir seromoni sunuyorum.
Yaklaşık bir hafta önce ayrıldığım bir buçuk yıllık sevgilim; feysbokta yaptığın hareketler vb. şeyleri hiç bir zaman tasvip etmediğimi biliyorsun. Zaten feysboku kullandığımız için hepimizi denyo olarak nitelendirdiğimi de biliyorsun. Yani demek istiyorum ki böyle yaparak beni çatlatma ya da uyuz etme falan gibi hedeflerin varsa çok yanlış yoldasın. Tam aksi aldığım kararın doğruluğuna daha da inanmaya başladım. Bir insan bir buçuk yıllık ilişkisini bitirip, 2 saat sonra Küçük İskender'den aforizma koyar mı iletisine yahu? Bu ne dingin bir hayattır. Neyse öpüyorum seni. Özlemedim de değil hani. Ama yapacak bir şey yok. Dediğim gibi bundan gayrı ne üzmek ne de üzülmek istiyorum. Selametle.
Son olarak 'SEN', bu satırları okuyan adem insanı, çok pis çişim geldiği için sana uzuunca şeyler yazamayacağım. Ne kadar da boş bir insanım değil mi? Ne oldu hoşuna mı gitti tosbaam? Babayn çanağına.
Google'a blog aracılığı ile şunu söylemek istiyorum; Bakın canlarım 'Kazanç Sağla'mak istemiyorum. Çok zenginim ben. Fakir mi sandınız beni pis herifler. Yakındır o tirenli, mekikli ve türlü türlü şekillerdeki ofislerinizden ben de yaptıracağım kendime. Şimdi, kaybolun. Üzmeyelim birbirimizi.
Sevgili Ahmet Hamdi Tanpınar Amca; keşke biraz daha anlayabileceğim bir dille yazsaymışsınız kitaplarınızı. Ben de Osmanlı Türkçe'sini az çok anlar zannederdim kendimi. Meğerse bir bok bilmiyormuşum affedersin. Henüz bir Divanu Lûgati't Türk'de edinemediğim için kitabınızı bitirmek fevkalade zor oldu. Tabi kitapların çıktığı devirde yadırganmamıştır o yazın dili. Ben en iyisi yayınevleri ile iletişime geçeyim. Kusuruma bakmayın sizi de rahatsız ettim. Üzerinize nurlar yağsın. Cennetmekân.
Yavşak kendim; bence senden çok büyük bir adam olabilir. İnan o ışığı görüyorum. Ama bu götle işi zora sokuyorsun. Seni uyarıyor ve esenlikler diliyorum.
Yavrum Cemil; umarım hayvanlar cennetinde iyi vakit geçiriyorsundur. Geçtiğimiz günlerde yanına evdekilerin can-ı gönülden bağlı oldukları 'Maviş' i gönderdik. Umarım verdiğim tariflere uyarak seni bulabilmiştir. Ona da iyi bak. Daha yeni oralarda. Dengesizce heveslere kapılarak oradan oraya uçuşmasın. Önce bir sakin olsun. Sen de kendine dikkat et. En kısa zamanda seni attığımız çöp konteynırından nereye gittiğini bulup, naaşını toprak altına gömeceğim. Merak etme. Seni öpmüyorum. Kusura bakma ama tiksinç bir hayvansın. Sana el sallıyorum, mavişe de ıslık çalarak bir seromoni sunuyorum.
Yaklaşık bir hafta önce ayrıldığım bir buçuk yıllık sevgilim; feysbokta yaptığın hareketler vb. şeyleri hiç bir zaman tasvip etmediğimi biliyorsun. Zaten feysboku kullandığımız için hepimizi denyo olarak nitelendirdiğimi de biliyorsun. Yani demek istiyorum ki böyle yaparak beni çatlatma ya da uyuz etme falan gibi hedeflerin varsa çok yanlış yoldasın. Tam aksi aldığım kararın doğruluğuna daha da inanmaya başladım. Bir insan bir buçuk yıllık ilişkisini bitirip, 2 saat sonra Küçük İskender'den aforizma koyar mı iletisine yahu? Bu ne dingin bir hayattır. Neyse öpüyorum seni. Özlemedim de değil hani. Ama yapacak bir şey yok. Dediğim gibi bundan gayrı ne üzmek ne de üzülmek istiyorum. Selametle.
Son olarak 'SEN', bu satırları okuyan adem insanı, çok pis çişim geldiği için sana uzuunca şeyler yazamayacağım. Ne kadar da boş bir insanım değil mi? Ne oldu hoşuna mı gitti tosbaam? Babayn çanağına.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)